1 Mart 2012 Perşembe

İçimizdeki o ses


İskender Palayı oldum olası çok severim.
Onu ilk keşfettiğim zamanlarda arka arkaya 10 a yakın kitabını okumuştum.
Tarihi romanla birleştirip okuyucuya sunarak ,hem tarihi bilgiler vermek hem de insanların roman tadını almasını sağlamaya çalışmakla kolay bir iş başarmadığı ortada ...
Türkçemiz ile ilgili yaptığı çalışmaları ise takdire şayan.
Bugün köşesindeki yazısı çok hoşuma gitti.
Maneviyatımızdan ne kadar uzaklaştığımızı ,materyalist ve kapitalist sistem içerisinde ne kadar debelendiğimizi ,yuvarlana yuvarlana tepe taklak olduğumuzu bir kere daha farkettim.
Günümüz insanının sorunsalına ayak basıyordu Pala..
Günümüz insanı kapitalist sistemin uydusu olarak herşeyi paraya ve maddeye bağımlı olarak yaşarken aslında özünde beslediği değerlerden ne kadar da uzak yaşıyordu bir kere daha hatırladım.
Cebimizdeki paranın ,altımızdaki arabanın ,statümüzün ,evimizin bulunduğu sokağın ,giydiğimiz kıyafetin markasının ne olduğunu düşünmekle meşgul olan zihnimizin ,ruhumuzla buluşamadığı dar geçitlerden ,labirentlerden geçiyoruz yeni düzende.
Bu öyle bir düzen ki yakaladığını hemen ham ediyor ,affetmiyor.
Bu kadar acımasız bir düzenle başa çıkmamızın yolu ise içimize yönelmekten geçiyor.
Dışımızı cilalamakla iş bitmiyor ..
Buyrun bakalım Pala'nın kaleminden bu işlem nasıl gerçekleşiyor.

İçimizdeki o ses


İçinizden bir ses fısıldıyor; "Adaletli olmalısın, ahlakın güzel olmalı, alçakgönüllü davranmalısın, dürüstlükten ayrılmamalısın, davranışlarında samimi olmalısın, haddi aşmamalısın, erdemlerin olmalı vs... vs."

Kulak verseniz de vermeseniz de, dediklerini yapsanız veya yapmasanız da sizi asla terk etmeyen, her nereye gitseniz sizinle gelen bu ses de kimin sesi?!.. Niçin size fısıldayıp duruyor: "Kırmızı ışıkta geçme, yere çöp atma, yalan söyleme, hile yapma, kimseyi aldatma, sokak hayvanlarını koruyup kolla, insanlara iyi davran, muhtaçların imdadına yetiş vs... vs."? Üff!... Ne çok şey istiyor bu ses sizden? Ne kadar da otoriter üstelik!..


Şüpheye düşebilirsiniz: "Bu sesi yalnızca ben mi duyuyorum?" Öyle ya, herkes istediği biçimde davranırken bir ses sizi devamlı neden kontrol edip dursun? Başkalarının zihninde böyle kısıtlamalar yokken sizi böyle kıskıvrak yakalayan da kim? Ama bir dakika!.. Ya herkesin içinde böyle bir ses varsa!.. Hiç kimse diğerine bildirmese de az veya çok böyle bir sesi ya herkes duyuyorsa!.. Belki de şu imrendiğiniz kişi o sesi içinden söküp atan kişidir. Yahut tam tersine, belki de siz içindeki o sese kulak veren kişiye imreniyorsunuzdur? Hangisi önemli; içinizdeki sesin size iyilik adına yahut kötülük adına seslendiği mi, iç sesinizin sizi iyiliğe yahut kötülüğe yönlendirdiği mi? Hatırlayın o süvarinin başından geçen hikâyeyi. Hani atıyla ıssız çöllerde ilerlemekte iken, kavurucu güneşin altında susuzluktan dudakları çatlamış bir yolcuya rastlamış ya. Sonra da atından inmiş, ona matarasından su vermiş. Ama o da ne; yolcu suyu içince canlanır canlanmaz süvariyi kuvvetle ittirerek atına atlayıp dört nala uzaklaşmaya başlamasın mı? Çölün uzayıp giden düzlüğünde gözden kaybolmak üzereyken süvari arkasından seslenmiş. "-Tamam, atımı aldın, yolun açık olsun; lakin senden bir ricam var, lütfen bu hadiseyi kimseciklere anlatma!" Hırsız, süvarinin bu isteğini pek tuhaf bulmuş ve durup nedenini sormuş. Aldığı cevap şaşırtıcı: "-Eğer anlatırsan, bu hadise her yere yayılır da insanlar bir daha çölde çaresiz birini görünce yardım etmez olurlar!"
İmdi düşünün, içinizde bir süvari mi var, bir hırsız mı? O ses menfaatlerinize mi sesleniyor, insanlığınıza mı? Gücünü nefsinizden mi, ruhunuzdan mı alıyor? Bu sorularınızın cevabını bilmek istediğinizden hiç şüphem yok. Çünkü bunlar, sizin nasıl düşündüğünüze, nasıl yaşadığınıza dair kendinizi anlamanızı sağlayacak ipuçlarına sahip sorulardır. Ben size şu kadarını söyleyeyim; siz o sesi doğuştan getirmediniz; hayır, içinde yetiştiğiniz toplumun genel kabulleri ve medeniyet birikimi o sesi yavaş yavaş, sindire sindire, yıldan yıla sizin içinize koydu. Yaşınız kemale ererken onun kelimeleri veya cümleleri inandığınız dinden, yaşadığınız kültürden, sahip olduğunuz töreden, uyduğunuz evrensel ahlaktan süzüle süzüle oluştu ve sizi diğer bütün yaratılmışlar arasında yüksek bir basamağa tertipledi. Böylece insaniyetin gereklerini harekete geçirmek, kimliğinizi güçlendirmek ve yaşanacak zamanları güzelleştirmek adına size fısıldamaya başladı. O ses size iyi, güzel ve yararlı olan tavırları söylüyor, o ses size sağlıklı muhakeme yeteneği bahşediyor, o ses sayesinde doğruyu ve yanlışı ayırt edebiliyorsunuz. Manevî bir yanı var bu sesin, biliyorsunuz; size güven veren bir yanı var. Herkesin içinde aynı sesin aynı biçimde fısıldadığına inanmak istiyorsunuz. Başkalarının içindeki ses ile sizin sesinizin çatışmadığını, bilakis bir orkestranın parçası gibi olduğunu düşünüyorsunuz. Çünkü o sesin manevî bir ilham olarak size verildiğini hissediyor, size bağışlanmış bir nimet olduğuna inanıyorsunuz. O sesin ilahi olduğunu biliyorsunuz: "Nefse ve ona bir düzen içinde biçim verene ant olsun!. Sonra ona fücurunu (sınır tanımaz günah ve kötülüğünü) ve ondan sakınmayı ilham edene ant olsun!. (Şems,7-8)." Düşünün hele, o ses sizin için nezakettir, doğruluktur, gülümsemedir, iyi niyettir. O ses sizin mutluluğunuzdur. O sese uyduğunuzda hayat güzelleşir, insanlık kurtulur.
Bugün o sese kulak verin; bakalım diğer günlerden farklı bir gün olacak mı? Bugün o sesi dinleyin; bakalım diğer insanlardan farklı bir insan olacak mısınız? O ses, bugün sizin kendi kendinize doğruyu bulmanıza yardımcı olsun. O ses bugün sizin hümanist rehberiniz, insaniyete açılan kapınız olsun. Hani Hz. İbrahim'e yıldızları, ayı, güneşi ve ardından Allah'ı bulduran ses gibi.
Bildiniz, bu ses sizin öz vicdanınızın sesi. Bu sese kulak verin, çünkü akıl ve şuur sahibi her birey, Yaratıcı tarafından kendisine ilham edilen vicdanının söylediklerinden sorumludur.
İskender Pala

Hiç yorum yok: